14 Nisan 2015 Salı

Uzaylı Atalarımız Anunnakileri Tanıyalım: Anu


Sümer ve Akkad yazıtlarında ismine az rastlanılan ancak en büyük olarak anlatılan tanrıdır. Onun yeri göklerdedir ve onun emirleri kesindir, bu yüzden en güçlü tanrıdır. An olarak ta bilinmektedir. Anu'nun resmi eşi Antu'dur ancak Anu'nun bir çok cariyeden bir çok çocuğu bulunmaktadır. Anu'nun Dünya ile ilişkilendirilen iki oğlu iki kızı tabletlerde karşımıza çıkmaktadır. Oğulları Enlil ile Enki, kızları ise Ninhursag olarak bilinen Ninmah ve Bau'dur.  Enlil, Anu ile Antu'nun oğlu olduğu için kraliyet ardıllığı ona verilmiştir.
  

Anu'nun iki oğlundan ikincisi olan Enlil, Anu'nun resmi eşi Antu'dan doğduğu için tahttaki ardılı olarak Nibiru Meclisince tanınmıştır. Bu yüzden ilk doğan çocuk olmasına rağmen cariyeden doğan üvey kardeşi Enki ile Enlil'in sürekli çekişmeleri her mitolojide kendisine yer bulmuştur.


Nibiru Atmosferinde meydana gelen ve bizim ozon tabakası sorunumuza benzer olan bir sorun gezegenin geleceğini tehdit eder hale geldiğinde bu sorunun çözümü Dünya'da çokça bulunan Altın Madeni sayesinde başarılmıştır. Altın madenleri için Dünya'da bir koloni kurulması gündeme geldiğinde ise durumu yakından görmek için M.Ö. 400 Bin dolaylarında Dünya'ya gelmiştir. Dünya'da görev dağılımı için zar atmış, kendisine Nibiru Krallığı, Enlil'e Dünya Krallığı, Enki'ye Denizler ile Madenler düşmüştür. O günden sonra Büyük Tanrı olarak bilinegelmiştir. Dünya'nın en önemli gündemlerinde hep ona danışılmıştır. Arada bir Dünya'ya yaptığı ziyaretler hep en üst düzeyde ağırlama ile tabletlerde kendisine yer bulmuştur. En son Dünya'ya gelişi M.Ö. 3760 Nippur Takviminin başlangıcı sayılmıştır.

Sitchin'e Göre Anu:

Gök ve Yer Tanrılarının başını AN (veya Babil/Asur metinlerinde Anu) çeker. O, Tanrıların Büyük Babası, Tanrıların Kralıdır. Âlemi, göklerin her yanındadır ve sembolü bir yıldızdır. Sümer piktograflk yazısında, yıldız işareti An, "gökler" ve "ilahi varlık" veya "tanrı" (An'dan gelen) anlamına da gelir. Sembolün bu dört katlı anlamı; yazı Sümer piktografik biçiminden Akkad çivi yazısına, oradan da stilize Babilce ve Asurcaya doğru değiştiği çağlar boyunca aynen kaldı.


En eski zamanlardan çivi yazısı tamamen ortadan kalkıncaya kadar, yani M Ö. dördüncü bin yıldan neredeyse İsa'nın zamanına dek, bu sembol tanrı adlarının öncesine kondu; metinde adı yazanın bir ölümlü değil, göksel kökenli bir ilâh olduğunu belirtmekteydi.

Anu'nun mekânı ve krallığının merkezi göklerdeydi. Kişisel öğüt veya iyiliğe ihtiyaç duyduklarında veya aralarındaki bir tartışmayı yola koymak için bir meclis olarak toplandıklarında veya büyük kararlar alacaklarında diğer Gök ve Yer tanrılarının gittiği yerdi burası. Sayısız metin Anu'nun sarayını (büyük kapılarını bir Hakikat Ağacı tanrısı ve Hayat Ağacı tanrısı korumaktaydı), tahtını, diğer tanrıların ona nasıl yaklaştıklarını ve onun karşısında nasıl oturduklarını anlatır. Sümer metinleri, sadece diğer tanrıların değil, bazen seçilmiş fanilerin de, çoğunlukla ölümlülükten kurtulma amacıyla Anu'nun mekânına gitmelerine izin verildiğini anlatırlar. Böyle bir hikâye, Adapa ("insan'ın modeli") ile ilgilidir. Adapa, öylesine mükemmel ve kendisini yaratmış olan tanrısı Ea'ya öylesine sadıktır ki, Ea, onun Anu'ya götürülmesini ayarlar. Ea daha sonra Adapa'ya kendisini nelerin beklediğini anlatır:
Adapa,
Kral Anu'nun önüne çıkacaksın;
Göklere giden yolu tutacaksın.
Göklere yükseldiğinde,
ve Anu'nun kapısına yaklaştığında,
"Yaşamın Taşıyıcısı" ve "Hakikati Büyüten"
Anu'nun kapısında duruyor olacaklar.

Yaratıcısının kılavuzluğu ile Adapa "Göklere doğru gider... Göklere yükselir ve Anu'nun kapısına yaklaşır." Ama kendisine ölümsüz olma şansı önerildiğinde, Adapa Hayat Ekmeğinden yemeyi reddeder; öfkeli Anu'nun kendisine zehirli yiyecek sunduğunu sanmıştır. Böylece mesh edilmiş bir rahip ama hâlâ ölümlü biri olarak Dünya'ya geri döner.

Sadece tanrıların değil, seçilmiş ölümlülerin de göklerdeki İlâhî Mekâna yükselebileceği yolundaki Sümer iddiası; Eski Ahit'teki Enok ve İlyas Peygamberin göklere yükselişlerini anlatan hikâyelerde yankılanmaktadır. Anu, bir Göksel Evde yaşıyor olmasına karşın, Sümer metinleri onun ya büyük bunalımlar veya törensel ziyaret (bunlarda kendisine eşi ANTU da eşlik eder) zamanlarında veya (en azından bir kere) büyük büyük kız torunu İN.ANNA'yı Dünya'daki eşi yapmak üzere Dünya'ya indiğini bildirmektedir.

Dünya'da kalıcı olmadığından, kendi şehri veya kült merkezi üstünde ona seçkinlik vermeye de gerek yoktu anlaşılan; onun için dikilen mekân veya "yüksek ev" Uruk'ta (İncil'deki Erek), yani tanrıça İnanna'nın nüfuz alanındaydı. Uruk'un kalıntıları içinde bugüne dek kalan kocaman bir insan yapımı tepe vardır; arkeologlar burada yüksek bir tapınağın defalarca inşasına dair kanıtlar bulmuştur: Anu'nun tapınağı; burada en az on sekiz katman veya belirgin evre keşfedilmiştir. Bu da bu kutsal bölgedeki tapınağın bakımını zorunlu kılan nedenlerin varlığını göstermektedir.

Gün ışığına çıkarılan yüz binlerce kadim tanrı betimlemesi arasında hiçbiri Anu'yu göstermiyor. Ancak yine de o, antik çağlardan günümüze dek var olan her kralın her portresinden ve her heykelinden bizlere bakıyor gibi. Zira Anu sadece Büyük Kral, Kralların Tanrısı değildi, başkaları ancak onun lütfu sayesinde kral olabiliyordu. Sümer geleneğine göre, hükümdarlık Anu'dan akar; ve krallık teriminin karşılığı Anutu'dur ("Anu-luk"). Anu'nun nişanı tiara (ilâhî başlık), asa (kudret sembolü) ve (çobanlar tarafından sağlanan korumayı sembolize eden) baston idi. Artık çoban bastonu kralların ellerinden ziyade piskoposların elindedir. Ama taç ve asa, insanoğlunun bazı tahtlarda bıraktığı krallarca tutulmaktadır hâlâ.

Peki Anu Dünya'da kalıcı değilse Nerede yaşamaktadır?

Sümerlilere göre Anu hükümdar olarak Göksel Ev'de yaşamaktadır. Sadece çeşitli metinlerde arada bir yapılan göndermeler değil, ayrıca "tanrı listeleri" de aslında "saf yer"in tahtında Anu'dan önce gelen hanedanın yirmi bir ilâhî çiftini sayar.

Anu bizzat büyük bir şatafat ve debdebe içindeki bir tahtta oturmaktadır. Gılgamış'ın bildirdiği (ve Hezekiel Kitabının onayladığı) gibi, burası tamamen yarı değerli taşlardan oyulmuş yapay bir bahçesi olan bir yerdir. Anu burada resmî eşi Antu ve altı cariyesi, (on dördü Antu'dan doğan) seksen evlâdı, bir Başbakan, üç Mulardân (roket gemilerden) sorumlu Komutan, iki Silahlardan sorumlu Komutan iki Büyük Yazılı Bilgi Üstadı, bir Maliye Bakanı, iki Baş Yargıç, iki "sesle etkileyen"
ve beş asistan kâtibi olan iki Baş Kâtip ile birlikte oturmaktadır.

Mezopotamya metinleri sık sık Anu'nun evinin muhteşemliğinden, onun kapısını koruyan tanrılardan ve silâhlardan söz ederler. Adapa'nın hikâyesi şöyle der: Adapa'ya bir şem sağlayan tanrı Enki daha sonra;

Ona Göğe giden yolu gösterdi,
ve o da Göğe çıktı.
Göğe yükseldiğinde,
Anu'nun Kapısına yaklaştı.
Tammuz ve Gizzida muhafızlık yapıyordu,
Anu'nun Kapısında.

İlâhî silâhlar ŞAR. UR ("kraliyet avcısı") ve ŞAR.GAZ ("kraliyet katili") ile korunan Anu'nun taht odası Tanrıların Meclisinin toplanma yeriydi. Böyle durumlarda içeri girme ve yerleşme sırasını düzenleyen sıkı bir protokol uygulanıyordu:

Enlil Anu'nun taht odasına girer,
sağ tacın yerinde oturur,
Anu'nun sağında.
Ea (Enki) [Anu'nun taht odasına] girer,
kutsal tacın yerinde oturur,
Anu'nun solunda.


Kadim Yakın Doğu'nun Gök ve Yer tanrıları sadece göklerden gelmekle kalmayıp, Göksel Ev'e de dönebiliyorlardı. Anu arada bir devlet ziyareti için Dünya'ya inerdi; İştar en azından iki kez Anu'ya gitmişti. Enlil'in Nippur'daki merkezi "bağ gök-yer" olarak donatılmıştı. Şamaş, Kartallardan ve roket gemilerin fırlatma alanından sorumluydu. Gılgamış Ebediyet Yerine çıkmış ve Uruk'a dönmüştü; Adapa da bu yolculuğu yapıp, anlatmak üzere geri gelmişti.

Göksel Ev'deki Anu'nun Kapısını gösteren bir Asur betimlemesi; bizim Güneşimiz ve gezegenleri gibi göksel bir sistemle ilgili kadim aşinalığı onaylamaktadır:


Kapının iki yanında iki Kartal vardır; Göksel Ev'e ulaşmak için onların hizmetine gerek duyulduğunu belirtir. En üstün ilâhî amblem olan Kanatlı Küre kapıyı işaret eder. İki yanında yedi adet göksel sembol ve hilâl vardır; bunlar (bize göre) iki yanında Enlil ve Enki olan Anu'yu temsil etmektedir.

Bu sembollerce temsil edilen gök cisimleri nerededir? Göksel Ev nerededir? Kadim ressam başka bir betimleme ile cevap verir; ışınlarını, kendisini çevreleyen on bir küçük gök cismine uzatan büyük bir gök cismi ile. Bu, on bir gezegenin çevrelediği bir Güneş'in temsilidir.

Bunun tek temsil olmadığı, silindir mühürler üstündeki diğer betimlemeler ile gösterilebilir; meselâ Berlin'deki Kadim Yakın Doğu Müzesindeki mühür gibi:



Berlin mührünün ortasındaki tanrı veya gök cismi büyütüldüğünde, bunun on bir gök cismiyle çevrelenmiş büyük, ışınlar saçan bir yıldızı betimlediğini görebiliriz. Bunlar da, 24 daha küçük küreden oluşan bir zincirin üstündedirler. Bizim güneş sistemimizdeki gezegenlerin "aylarının" veya uydularının (gökbilimciler çapı on altı kilometre veya daha az olanları saymazlar) sayısının da tam
24 olması sadece bir rastlantı mıdır?

Şimdi, burada, şüphesiz ki bir Güneş ve on bir gezegen gösteren bu betimlemelerin bizim güneş sistemimizi temsil ettiğini iddia etme tuzağına düşülebilir zira bilginlerimiz bize, Dünya'nın bir parçası olduğu gezegensel sistemin Güneş, Dünya ve Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter, Satürn, Uranüs, Neptün ve Plüton'dan oluştuğunu söylemekteler. Bu, bir Güneş ve (Ay da sayıldığında) sadece on gezegen eder.

Ama Sümerlilerin söylediği bu değildi. Sistemimizin Güneş ve (Ay da sayılarak) on bir gezegenden oluştuğunu iddia ediyor ve bugün bildiğimiz gezegenlere ek olarak, güneş sisteminin on ikinci üyesinin de olduğu fikrine sıkı sıkıya bağlıydılar; yani, Nefilimlerin evi olan gezegen.

Nefilimlerin evi olan gezegen ise bizim Planet X olarak bildiğimiz Sümerlilerin Nibiru, Babillilerin Marduk dediği gezegendir... Bugünlerde keşfedilmeyi bekleyen Nibiru 3600 yıllık eliptik yörüngesiyle Güneş Sistemimizin onuncu ve en uzak gezegenidir...



2 yorum:

  1. Bahsedilen taht sirius yıldızıdır onu koruyan avcı takım yıldızıdır.Bu makama çıkabilmek için gereken merkaba aktivasyonudur yani insanın etrafında aktifleştirilmeyi bekleyen davut yıldızı alanı
    site:www.yarinneolacak.net

    YanıtlaSil
  2. Ulan sonuna kadar andromegalıyız alayına gideriz anunaki marduk tanımam yiyosa savaşak teke tek içinizden geçerim öyle milatan önce ilkel kabilelere tanrılık yaslamak filan hadi gel bana tasla bakim o savaş gemilerini nerenizi sokuyom görün

    YanıtlaSil